Bazen renklerin ve formların, bazen bakış ve 

dokunuşların peşine takılıp gittim, merakla

içlerine çekildim. Beni derinden etkileyenler...  

orada, öylece kalamadılar. Süzülüp geldikleri  

formlardan bana yansıdıkları halleriyle

ortaya çıkmak için adeta savaştılar. 

 

İlgilenmekten keyif aldığım  şeyleri bir araya

toplamaya çalıştığım bu sayfaları oluşturmak

beni mutlu etti. Umarım değişik alanlarda

yaptığım bu denemelerim arasında

dolaşırken siz de mutlu olursunuz. 

Denemeler...

Denemeler...


                                              e.min







e.min Yorumlar

Ekim 2008'de başlayarak Ocak 2011'e kadar süren yazma serüvenim... Bir dizi üzerinden akıp giden duygu ve düşüncelerim...

Sergi

Ellerin Hikayeleri

  • image description

    Dijital İllustrasyon Sergisi

    • 7 yıl önce

    Dijital İllüstrasyon Sergisi
    Kozzy A Sanat Galerisi
    8 - 16 Ocak 2018
     
    Eller...
    Bir başlarına bir şey anlatmakta, sadece yeterli değil, bazen bütünden daha etkin.
    Hadi...
    İletişimde ne kadar belirgin ve güçlü mesajları olduğunu çoğu zaman kaçırdığımız elleri, fark edelim.

  • image description
  • image description

    Etkinlik Kitapçığı


    Kozzy A Salonunda gerçekleşen "Ellerin Hikayeleri" sergimin duyurusu, merkezin aylık etkinlik kitapçığında yerini aldı. 

  • image description

    Ayraç

    • 7 yıl önce

    Sergimden maddi kazanç elde etmeyi hiç düşünmedim. Ama satış yapabileceğimi öğrendikten sonra bu etkinliği nasıl faydaya dönüştürebileceğimi düşünmeye başladım. Gelirin tümününü kar amacı gütmeyen bir eğitim vakfına bağışlamak üzere harekete geçtim. Bu nedenle ziyaretçiler için hazırladığım kitap ayraçlarımı, sergimde yer alan illustrasyonlarımla beraber satışa çıkardım. Ziyaretçiler, arzu ettikleri eserleri, kendi belirledikleri bir fiyattan satın aldılar. Gelirin tümü, Darüşşafaka'ya bağışlandı. 

Denemeler

Değişik dönemlerde karşıma çıkan ve ilgilenmekten büyük keyif aldığım şeyler... Things that I come across at different times that I enjoy spending time with...

  • image description

    Ağıt / Requem

    Although this is not my first video I prepared from my digital collage experiments... but it is my first work that I want to write something about... Requem

    A piece of art... a ‘prince of thieves’.
    A daakoo composed in a raaja.
    His pudend gestures, his body language and that unforgettable fragile spirit…
    Plundered our sympathy at a glance with that lofty and profound gaze of his.
    He lived and died in weeks...

    Dijital kolaj denemelerimden hazırladığım ilk videom olmamakla birlikte... içeriğine birşeyler yazmak istediğim ilk çalışmam... Ağıt.

    https://www.facebook.com/e.minPrithviVallabh/videos/190209375098641

  • image description

    Empedokles

    Selam sana Empedokles
    Senden habersizken, sana çıkardı soruları olan bu kadını arayışları
    Nice zamandır
    Yol boyu
    İyi insanlar beni anladılar
    Yüce gönüllülük gösterdiler
    Onları dinlememe, birlikte yol almama müsade ettiler
    Selam olsun onlara da, paylaşmayı azalmak saymadılar
     
    Sabahları heyecanla uyandım
    Ayazını soluyarak
    Yeditepe’nin taşlı yollarını yürüdüm
    Sınıfta olmaya, sırada oturmaya hemencecik alıştım
    Dinledim...
    Düşündüm...
    Günlerimi asırlar ötesinden satırlarla doldurdum
    Gün geldi, bir ödev buldum
    Sen olmalıydın o... sana olmalıydı
    Eğreti olan hiç bir şey tutunamazken ruhta ve zamanda
    Tutunmuş düşüncelerin... metinlerin
    Evet, bir tek sen değilsin bunu başaran
    Beni şaşırtan
    Su, ateş, hava ve toprak hep orada ama
    Sevgi ve nefretle yoğuruşun başka
    Daha önce duymamıştım
    Dokundun bana...
    Rastlar mıyım ileride buna veya benzer bir sava?
    Bilmiyorum
    Bu gün
    Bir kez daha, sen anlat bana
     
    Ey, Yeditepeli soruları olan kadın!
    Gönerek öğretileri sağlam yüreğinin derinliğine
    Güler yüzle saf düşüncelerle gözetirsen
    Bütün bunlar ömrün boyunca ayrılmazlar senden
    Çok şey kazanırsın bunlardan başka, büyürler zira  (B 110)
    Sen zaten farkındasın
     
    Yaklaş
    Gel otur şu banka
    Bu, düşün ve yaşam yolculuğunda
    Şaşırtmaz sanırken hiç bir şey, şaşırttı şaşkınlığın da beni
    Söyleyeceğim şimdi sana en baştaki öğeleri
    Şimdi gördüğümüz bütün şeylerin meydana çıktıkları:
    Toprak ile bol dalgalı deniz, nemli hava,
    Titan aither, çepçevre saran bütün çemberi. (B 38)
    Parlayan Zeus, hayat veren Hera, Hades,
    Nestis, göz yaşlarıyla besleyen dünyaya kaynaklarını. (B 6)
    Bilirsin zaten sen bunları
    Element kavramına dönüşüp hakim oldu zamanda bu dördü
    Var olan herşey ya onlardan, ya onlardan ötürü
    Yok olmak ve var olmak insanın aklında
    Bakma sen yanlış kavrayışlara
    Herşey karışır ve ayrışır yalnızca
    İşte orada
    Gâh sevgiyle toplanır bir olur bütün şeyler
    Gâh da ayrılırlar yine tek tek nefretin kiniyle (B 17)
    Bu ikisinden boş kalmayacak uçsuz zaman (B 16)
    Bir hareket ettiren var herşeyi
    Neden şaşarsın buna
     
    Soytarı bir rüzgarın bir kadının saçlarını aniden karman çorman ediverişi gibi
    Kolayca olur bütün bunlar
    Çektiren ittiren
    Birleştiren çözen
    Olduran bozduran
    Vesaire
    Ve dahi
    Hiçi, tüm ve tam yapan
     
    İşte o odur sevgi-nefret tahterevallisi
    Biri inerken kalkar öbürü
    Değiştiği görülmez
    Budur yasa budur düzen
    Düzen mi dedim!
    Evren... evren
    Eviren
    Dönüştüren
    Başkalaştıran
    Sen değil misin kainatı bir öpüşte bulan
    Toprak olup, güneşe, yağmura, rüzgara sahip olmakla bir sayan
    Kendini bildiğinden beri yaşadığı herşeyi, bir parçası yapan...
    Böyle birşey olmalıydı kainatı başlatan
     
    Yine sensin
    Kumdaki silis ile alkaliyi, Demir ile ufalayıp elersin
    Kaçamazlar,  yazgılarında var, dersin
    Ne “sadece burada ve şu anda”
    Ne de “geçmişin sönmemiş küllerinden uzakta”
    Toz haline gelmelerine mani olamazlar
    Ne zaman durur bu serüvende, ne de yüreklerin kor sıcaklığı
    Erirler
    Geçerler birbirlerine
    Bu karışmışlık
    Cam...
    Soğuduğunda bile, kimya terminolojisinde hala ‘sıvı’ olarak tanımlanacak
    Ve doğalca iletecek onları birbirlerine.
    Camın ardı ve önünde
    Biri sudur
    Biri denizin toprağı, kum
    Cam onları ayıramaz, ancak iter birbirine
    Sevişen değil karışan bedenleri aramadın mı hikayende
     
    Ruhun aynası gözleri o kadının, nasıl da yosun yeşildi
    Hayretle öğrendin ki, cama yeşil rengi veren içindeki Demir’di
    Bambaşka bir anlam kazandı “gözlerime iyi bak, orada sen varsın” diyen sözleri kadının              .                                                                                                                                          erkeğe
    Toprakta suda... camda... yeşilde...
    O karışmışlıkta
    Dolaşırken kayboluyordu e.min
    Kaçıncı kuvvetiydi bu sevginin!
    Delilik sınırlarında dolaşıyoruz birlikte usul usul, deyip
    Kendi kendine söylendin
     
    Ne boş ne de taşmış bir şey var evren-bütününde (B13)
    Doğulmadığı için ölünmezken
    Artmaz ve eksilmez de
    Karışımdır yalnız ve karışmışların değişilmesi
    Var-olan, “doğuş” insanların verdiği addır buna. (B 8)
    Bu öğeler insanda karışıp ışığa kavuşurlarsa
    Yahut vahşi hayvanlar soyunda, yahut da bitkilerde,
    Yahut kuşlarda - o zaman “doğmak” diyorlar,
    Uğursuz ölüm kaderi, bunlar ayrılınca da.
    Doğru değil söylenen, âdete göre böyle dedim ben de. (B 9)
    Budur benim akıl yürütmem...
    Uyarsa
     
    Beni seçmenin iki nedeni vardı
    Birini dedin öbürünü sakladın
    Kelimelerin mi yetmedi... yoksa cesaretin?
    Ben açık edeceğim burada.
    Serde delilik var nasılsa
    Huyumdur, saklayamam bana geleni asla
    Garipsenir savlarımdan biridir
    Eller kollar kafalar...organlar... bir bütünün olmadan yalnızdılar
    Rastlantılar ihtiyaçlarla bir oldular
    Bazen uyuşmadılar
    Olanlar
    Hayatta kalanlar
    Bütüne götüren kombinasyondular
    Sen... hayal meyal farkındasın birşeylerin
    Gerçi, okyanusda damla bile değil görüp hissettiklerin
    Adını koyamasan da
    Yine de
    Ellerin ve gözlerin hikayelerinin peşindesin
    Onlar birbaşlarına
    Bir şey anlatmakta
    Sadece yeterli değil... bazen bütünden daha etkin
    Bil ki
    Bu etkinlik o yalnızlık zamanlarından
    Huy canın altındadır çıkmaz
    Eskiler unutulmaz
    Bahsettiğim olmuşluğu ve eskiliği kolay kolay akıl almaz
     
    Dinle son sözlerimi de
    Denge gözet o tahterevallide
    Öğrenerek çoğal
    Akılla kavra
    Ama
    Duyguların, katalizörleri Kosmos’un, unutma
    Göz ardı etme duyumsamalarını da asla
    İnanma sakın hiçbir şekilde göze daha çok kulağından
    Yahut uğuldayan kulağa dilinin duygularından,
    Kısma hiç öteki organlardan birine güvenini (B 3)
    Bun yaparken de, güvenmeden önce, denetle aklınla
     
    Yeni  bir renk bulmuş ressamın çoşkusuyla
    karıştır, dönüştür, harmanla
    Sanattan iyice anlayan akıllı kişiler –
    Yakalayıp çeşitli renklerdeki boyaları
    Uyumlu birleştirirler, bundan çok, ondan az alıp,
    Bunlardan da bütün şeylere benzer şekiller yaparlar:
    Ağaçlar yaratırlar, erkeklerle kadınlar... (B 23)
    Asla çalınabilecek zenginlikler olmaz ortaya çıkanlar
     
    Bunca söz yeter anlatmaya
    Ben ne demek istiyorum...
    Nasıl akıl yürütüyorum....
    “Anlayışın nereye kadar yeterse oraya kadar anlayacaksın” en nihayetinde
    Ben kaç türlü söylesem, nafile
    Bilirim elbet
    Şaşkınlığın
    Bari bu yaşta
    Her şeyi akla bağlamaya çalışıp, onu yönetmenin kurallarını öğreneyim derken
    Buluverdiklerinde
    Sevgi ile nefret arasında olup bitenlerde
    Sadece kutlu ve anlatılmaz zeka vardır
    Hızlı düşünceyle bütün kosmosu dolaşır (B 134)
    Zaman, mekan, neden gütme
    Bu sözlerimi hatırla tereddüte düştükçe
    Bir de
    İlk gördüğünde selam et Levent’e
    Tabi bu ödevinden sonra seni kabul ederse derslerine
     
    Keşke felsefe, ‘Felsefe’ gibi zor yaklaşılır bir ada sahip olmasa
    ‘Hadi gel’ olsa mesela
    Ulaşılsa
    Korkutmasa
    Akıllar sorularla daha çok dolsa
    Cevaplar aransa
    Buraları daha kalabalık olsa
     
    Ama o zaman da
    Zorlanılan o muğlak alanda
    Yapayalnız olmaya alışmışken
    Karşı karşıya geliverirsin soruları olan bir kadınla günün birinde
    Su, ateş, hava, toprak
    Hele ki, o sevgiden nefrete kurduğun düzen
    Benim için de aynı, diyen
    Seninle bir kefeye koyar kendini safça
    ‘Saçmalamalar’ını getirip bırakıverir dirsek çürüttüğün yıllarının kucağına
    Sadece zaman var... bir tek ‘zaman’ onunla senin aranda
    Ehlileşmez değil mi bazı atlar asla
    Hele hoyratça hatırlatılıyorsa özgür kırlar ona
    Dört nala...
    Cürret bağışlanabilir mi ardında iyi niyet taşıyorsa?
    Hataların af ola.[1]

     
    Kaynaklar
    Kavas, L., PHIL 105 Felsefe Metinleri I dersleri, Yeditepe Üniversitesi, İstanbul, 2016-2017 Güz Yarıyıl
    Kranz, W., Antik Felsefe, İstanbul, Cinius-Sosyal Yayınları, 2014
     
    Not
    Metindeki İtalik yazılı bölümlerin kaynağı, “Die Fragmente der Vorsokratiker, griechisch und deutsch von Hermann Diels, 5. Auflage herausgegeben von Walther Kranz, cilt I ve II, 1934-1935” olup, doğrudan doğruya yazandan kalmış parçalardır.

  • image description

    Poster

    • 43 yıl önce

    'Kes &Yapıştır' yöntemiyle ilk kolaj denemem... 1981 yılında, Albery Theatre'da izlediğim Poul Joey Müzikalı'nın broşürlerinden yaptığım bir afiş.

    My first collage attempt with 'cut & paste' method... A poster made from the brochures of the Poul Joey Musical I watched at the Albery Theatre, 1981.

  • image description

    Yağmur

    • 31 yıl önce

    Bu gün saat 11 civarında Sermet’le apartmanımızın girişinde öğrenci servisinin gelmesini bekliyorduk. Dışarıda, bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. İstanbul’un o kaç zamandır bahsedilen zehir kokusu yoktu. Sanki gökten kayan damlalar ilk olarak o pis havayı yerle bir etmiş, şimdi de bir fatih edasıyla salına salına aşağıya akıyordu.
    Evde zamanımız yetişmediği için, Sermet elindeki Sosyal Bilgiler kitabından bana Abbasi devletiyle ilgili bilgiler tekrarlıyordu. Burnumu apartman girişinin camına dayayıp dışarıyı seyrettim. Oğlum’a haksızlık ettiğimin farkındaydım çünkü dikkatimi dışarıdaki yağmura vermekten alıkoyamıyordum kendimi. Sermet, Abbasilerin bilmem kaçıncı yüzyılda Türkleri devlet memurluklarına getirmelerini ve buna benzer şeyleri o minicik kafasında sığdırıp bana anlatmaya çalışırken onu aldattığımı  hissettim. Halbuki ben “Yağmur ne kadar güzel yağıyor! Lanet olsun Abbasilere, gel seninle beraber dışarı, bahçeye çıkalım. Ayakkabılarımızı çıkartıp çıplak ayaklarımızla çimlerde yürüyelim. Ağzımızı açıp yağmur damlalarını yudumlayalım” demek istiyordum.
    Ama ben yavrumun o minicik yakışıklı yüzüne ve kara gözlerine bakarar kendime ve ona ihanet ettim... sustum. Oysa içimden geçenleri ona da söylesem bana hevesle katılacak, “Hadi var mısın, anne” diyecek ve gözleri belki de hayatımda hiç görmediğim kadar parlayacaktı. Biz onunla el ele önce ayakkabılarımızı çıkaracak, sırılsıklam olmuş çimleri ayağımızın altında çiğneyecektik.  Okul da neymiş? Ev işleri de neymiş? Hayat bir annenin çocuğuyla bu duyguyu paylaşababildiği anı yakalaması değil mi? Sonra birbirimize sarılacak, üşüyen ve ıslanan vucutlarımıza kuytu olacaktık. Tıpkı doğumdan sonra annesinin kucağına bırakılan bebek gibi. O gün Sermet belki okula gidemeyecekti ve derslerini kaçıracaktı ama annesiyle olan o günü hiç bir zaman unutmayacaktı.
    Böyle şeyleri içimden geçirdiğim için kendimi bir garip hissederken servisin kornasıyla kendimize geldik. Apartmanın girişinde bir fırtınadır esti. Sermet’in elinden alelacele aldığım kitabını sırtındaki çantasına tıkıştırırken bir taraftanda okulda uslu durmasını, bildiği şeylere parmak kaldırmasını ve daha buna benzer pek çok şeyi saçmalarken, Sermet beni boynumdan aşağı çekerek yanaklarıma birer öpücük kondurdu ve ağır kapıyı zorlayarak açıp dışarı fırladı. Daha iki adım atıp apartmanı bahçeye bağlayan merdivenlere ulaşmadan benim sıkı sıkıya kafasına geçirdiğim şapkasını başından çekerek çıkardı ve onu elinde bir isyan bayrağı gibi çırparak sallamaya ve servise doğru koşmaya başladı. Ben ilk şaşkınlığım geçipte canhıraç feryatlarla arkasından “Şapkanı giy” diye bağırırken o beni hiç mi hiç dinlemedi. Bardakdan boşanırcasına yağan yağmur, Sermet’in saçlarından süzülürken... bari onun bu duyguyu yakaladığını düşündüm. Kendi korkaklığıma kızdım, onun anı yakalama cesaretine hayran kaldım.
    Canım yavrum şimdi yanımda olsa da öpsem yada daha iyisi onu alıp aşağı insem ve istediği her türlü çılgınlığı beraber yaşayabilsek. Tanrının yağdırdığı o bereketin içinde ana-oğul kendimizi kaybetsek. Ama keşkelerin bir faydası yok. Ne o güzel yağmur var, ne kokusu, ne Sermet. Hatta ailemiz İstanbul’un değişik yerlerine dağılmış durumda. Kimi okulda, kimi işte, kimi yuvada. Bir daha o fırsatı yakalarsam... tanıyacağım.   
     
    e.min / 1994

  • image description

    Ödül / Award

    • 19 yıl önce

    2005 yılında... Gastronomi Dergisi’nin 4. Mönü Yarışması’na, Özel Davet Mönüleri Kategorisi’nde katıldım.
    Mönü “Bronze” ödüle layık görüldü.
    Mönüler, içerik (yemeklerdeki yaratıcılık, yazılım ve ifadelerin doğruluğu, açıklanışı) ve tasarım (mönünün grafik tasarımı) kriterlerinin yanı sıra işletmenin konseptine uygunluğu ile de değerlendirdi.
    Mönü içeriği ile birlikte, görselinin kompozisyon tasarımı ve fotoğraflanması da tarafımdan yapıldı. Geleneksel İftar Yemekleri Projemiz’i tanıtmak için yayınladığımız basın bülteninde  kullandığımız bu fotoğraf aynı zamanda Hürriyet gazetesinde Ramazan Sofraları haberinde kullanıldı.
    Amaca ve bağlama hizmet eden güçlü bir kompozisyon ortaya çıkmış olmalı ki, bu natürmort fotoğrafçılık denemesi, profesyonel bir alanda da değerlendirildi. En az kazandığım ödül kadar beni mutlu eden şeylerden biridir.

    In 2005... I participated in the 4th Menu Competition of the Gastronomy Magazine in the Special Invitation Menus Category.
    The menu won the “Bronze” award.
    The menus were evaluated according to the criteria of content (creativeness in food, correctness and explanation of software and expressions) and design (graphic design of the menu), as well as their suitability with the concept of the business.
    Along with the menu content, the composition design and photography of the image was also done by me. This photograph, which we used in the press release to promote our Traditional Dinners Project, was also used in the news of Hürriyet.
    A strong composition that served the purpose and the context must have emerged because this still life photography attempt was also evaluated in a professional field. It is one of the things that makes me happy as much as the award itself.



     

Kısa Karşılaşmalar / Brief Encounters

Zaman Tüneli

Çekimleri bana ait olan fotoğrafların dijital ortamda manipule edilmesiyle elde etmeyi denediğim anime görüntüler The anime images that I tried to obtain by digitally manipulating the photographs taken by me

image description
image description

İllüstrasyonlar

“... asıl ifade, dış dünyada değil de, sanatçının ruhunda meydana gelir...” “... the real expression takes place not in the outside world, but in the soul of the artist...”

image description
image description

İletişim

Formunuz iletilmiştir. Teşekkür ederiz.
Submit